Winona Ryder, şüphesiz hepimizin bir kez bile olsa izlediği bir oyuncu. Gençlik yıllarında magazinden düşmeyen, gençlerin en çok takip ettiği isimlerden birisi.  Bu içeriğimizde Winona Ryder kimdir? Bunu cevaplayacağız. Winona Ryder hakkında her şeyi bulabileceğiniz içeriğimizde Winona Ryder filmleri yer alacak.

Hollywood’un genç yaşta şöhret olan isimlerinden birisi olan Ryder, hayatı söz konusu olduğu zaman her bir dönemi ayrı bir macera diyebiliriz. Yaşadık en kralını yaşadık lafını bugün hakkıyla söyleyebilecek kişilerden birisidir kendisi. Winona Ryder, gençlik yıllarında magazine yansıyan krizleriyle ve aşk hayatıyla kendisinden çok söz ettirmiş olmasının yanı sıra, oynadığı filmler ve oyunculuğuyla da bunu başarmıştı. Kısacası özel bir hayat hikayesi olduğunu düşünüyorum.

Winona Ryder Kimdir?

winona-ryder-kimdir

Winona Ryder, 29 Ekim 1971 Yılında Minnesota ABD’de dünyaya geldi. Hollywood’un bir dönem en çok konuşulan oyuncularından birisi olan Winona şu sıralar oyunculuğun yanı sıra yapımcılıkta yapmakta. Gerçek adı Winona Laura Horowitz olan Winona Ryder, 1986 yılında sinemaya ilk adımını attı. Babası Michael Horowitz, Romanya’dan göç eden bir Yahudi aileden gelmeydi. Annesi Cindy Istas bir yazardı.

Doğduğu kasaba olan Winona kentinden ismini aldı. Henüz yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Kuzey Kaliforniya civarlarında bir çiftlikte yaşamaya başladılar.

Çiftlikte yaşam şartlarının kolay olmadığını söylememe gerek yok. Yaşadıkları bu çiftlikte elektrik bile yoktu. Ara sıra izlediği televizyon sayesinde sinema ve filmlerle tanışmıştı. Televizyondan izlediği kadarıyla filmlerin ve oyuncuların büyüsüne kapıldığını hissediyordu. Böylece Winona oyunculuğa ilgi duydu. Birkaç yıl sonra ailesi bu çiftlikten taşınıp Kaliforniya’ya yerleşti. Winona burada okula başladı.

Okul hayatı hiç beklediği gibi olmadı. Okulda çeşitli sorunlar yaşadı, okul arkadaşları onu erkek sanarak işkence ve eziyet ettiler. Onu hem erkek sanıyorlar hem eşcinsel sanıyorlardı. Winona burada çok fazla dayak yedi ve kötü anılar biriktirdi.

Ailesi onu okulda gördüğü bu eziyetler yüzünden başka bir okula gönderme kararı aldı. Bu karar Winona’nın hayatını değiştirecek bir karardı. San Francisco civarlarındaki American Conservatory Theatre’a başlayan Winona bu sayede oyunculuk için ilk basamakları çıkmaya başlamıştı.

Winona Ryder Filmleri

İlk filmi olan Lucas’ta Rina karakterine hayat vermişti. Rina karakteri şiir düşkünü genç bir kızdı. Film David Seltzer’in yönettiği bir romantik-komedi-dramaydı. Filmde Corey Haim, Kerri Green, Charlie Sheen gibi isimler yer alıyordu. Winona Ryder, ilk filmi için oldukça iyi bir çıkış yapmıştı.

winona-ryder-filmleri-lucas

Esasında ilk kez 1984 yılında Desert Bloom filminin seçmelerine katılmıştı ancak seçilmemişti. İlk filminden sonra Winona Laura Horowitz olan ismini değiştirmiş Winona Ryder yapmıştı. Ryder ismini ise babasının çok dinlediği Mick Ryder albümünden esinlenerek koymuştu kendisine.

Winona ilk filmi için oldukça iyi bir çıkış yakaladı demiştik. Bu filmin hemen ardından zaten Square Dance filminde yer alarak Gemma karakterine hayat vermişti. Gemma rolü oldukça iyi bir roldü. Aradan bir yıl sonra zaten hayatını tamamen değiştirecek olan filmin çekimlerine başlayacaktı.

Beetlejuice (Beter Böcek)

1988 yapımlı Beetlejuice (Beterböcek) filmiyle Tim Burton ile çalışacaktı. Henüz pek tanınmayan ve popüler olmayan bir oyuncuydu. Oyunculukta çok yeniydi ancak doğal yeteneği sayesinde Tim Burton gibi büyük bir yönetmenle çalışmaya fırsat bulmuştu. Kendisi şüphesiz en iyi performanslarından birisini Tim Burton’ın Beterböcek filminde sergilemişti.

1969

Winona Ryder’ın başka bir filmi olan 1969 pek ses getirmese de onun rol aldığı filmlerden birisiydi. Filmin yönetmenliğini Ernest Thompson yapmıştı. Filmde Robert Downey Jr. Marriette Hartley kendisine işlek eden isimlerdi. Bu isimlerin yanı sıra filmde, Bruce Dern’de yer alıyordu.

Heathers (1988)

Winona Ryder, Michael Lehmann’ın yönettiği kara komedi gençlik filminde Veronica Sawyer karakterine hayat verdi. Christian Slater, Shannen Doherty ve Kim Walker bu filmde ona eşlik eden isimlerdi. Sıradan bir gençlik filmi gibi görünen yapımda Winona izleyen herkesi etkilemeyi başarmıştı.

Bu filmde kendisi bir okulun bütün öğrencilerini öldürmeyi planlayan bir genç kızı oynuyordu. Birçok sinemasevere göre Winona Ryder’ın en iyi performansı hala bu filmdedir.

Ateş Topları (1989)

Yönetmenliğini Jim McBride’ın yaptığı Ateş Topları filminde de yer Alan Winona Ryder, Alec Baldwin ve Dennis Quaid gibi isimlerle oynadı. John Doe filmde onlara eşlik etmişti. Film drama-müzikal türündeydi. Jerry Lee Lewis’in biyografisine dayanan filmin senaryosunu yönetmen ve Jack Baran yazmıştı. Winona Ryder filmde 13 yaşındaki bir gelini canlandırmıştı.

Makas Eller (1990)

Winona Ryder, 1990 yılına geldiğimizde hayatı için bir dönüm noktasını yaşayacaktı. Tim Burton, onu önceki performansından dolayı beğenmişti. Edward Scissorhands filmi için kollarını sıvayan Burton, Johnny Depp ve Winona Ryder’ı başrollerine uygun gördü.  1990 Sonrasında Winona Ryder’ın hayatı bir daha eskisi gibi olmadı. Yükselmekte olan kariyeri bir anda en tepelere çıkmıştı. Makas Eller filmi oldukça büyük beğeni topladı ve herkes tarafından sevildi. Ancak filmin başarısının yanı sıra Johnny Depp ile olan aşkı bu filmin setinde başlamıştı.

Johnny Depp, Winona Ryder ve Tim Burton Yeniden Birlikte!

Winona Ryder Johnny Depp

Winona Ryder filmleri için kısa bir ara vermemiz gerekiyor bu bölümde. Bildiğiniz üzere Hollywood’un bir dönem en çok konuşulan aşk hikayesini bu ikili yazmıştı. Sitemizde daha önceden Johnny Depp ve Winona Ryder aşkını anlatmıştık.

Buradan o yazıyı okuyabilir, sonrasında ise buraya geri dönebilirsiniz.
“Johnny Depp ve Winona Ryder Aşkı ”

Johnny Depp ile aşk yaşamaya başladığı zaman 90’ların en çok sevilen iki ismi haline gelmişlerdi. Winona henüz 18 yaşındaydı bu aşk yaşanırken. Ailesi Johnny Depp’in hayatını iyi bildikleri için bu ilişkiye karşıydılar. Depp, Winona’yı çok seviyordu ve koluna bir “Winona Forever” adlı bir dövme yaptırmıştı.

Bu ikili ne yapsa o dönem için trend oluyordu diyebilirim. Bunları araştırarak zaten bulabilirsiniz. Kısacası Winona Ryder, rüya gibi bir hayatı yaşıyordu. Kariyer basamaklarını artık ikişer üçer çıkıyor ve tüm dünyada beğenilen Johnny Depp ile sevgiliydi. Bu ilişki evliliğe gidecek bir ilişkiyken  Depp onu terk etti. (Detayları yukarıda bahsettiğim linkten okuyabilirsiniz.)

Winona’nın hayatı böylece bir kez daha değişmiş oldu. Winona, Johnny’den ayrıldıktan sonra zor günler geçirdi. Toparlanması uzun sürdü, depresyonlar yaşadı ancak atlattı.

Winona Ryder Filmleri 1990 Sonrası

90’larda Johnny Depp defteri henüz açıkken ve kapandıktan sonraki rolleriyle Winona Ryder filmlerine devam edelim.

Winona gündem olan bir isim haline geldiği için artık çok daha fazla filmde rol alıyordu. Mermaids filminde Charlotte Flax rolünde yer aldı. Filmin yönetmenliğini Richard Benjamin yapmıştı. 1991 yılında Jim Jarmush’un yönettiği “Dünyada Bir Gece” filminde taksi sürücüsü olarak yer aldı. 1992 yılında Winona Ryder’ın kariyeri için son derece mühim işlerden birisi olan “Bram Stoker’dan Dracula” filminde yer aldı. Filmin yönetmeni ustalar ustası Francis Ford Coppola idi.

“Bram Stoker’dan Dracula” Winona Ryder, Keanu Reeves

Winona Ryder ve Keanu Reeves ikilisini beraber izlediğimiz film oldukça önemli filmlerden birisidir. Bunun en büyük sebebi, Winona Ryder, Francis Ford Coppola’ya filmi çekmesini önermiştir. Coppola gibi bir yönetmen bu öneriyi kabul edip filmde kendisine bir rol vermiştir.

Filmde yer alan oyuncular dönemin en popüler isimlerindedir. Gary Oldman’ın muhteşem vampir ve aşık performansına tanıklık ettiğimiz filmde, Anthony Hopkins ve donuk oyunculuğuyla Keanu Reeves’te yer alıyor.

Masumiyet Yaşı (1993)

winona-ryder-masumiyet-cagi

Winona Ryder’a göre en iyi yönetmen olan Martin Scorsese’nin yönettiği Masumiyet Yaşı filmi de ayrı bir parantezdir. Amerikan tarihi drama filminde dünyanın en iyi oyuncularından birisi olan Daniel Day Lewis başrolde yer almaktadır. Winona Ryder filmleri içinde önem arz eden ve izlenmesi gereken filmlerden birisidir.

Film 1870’lerin New York’unda geçmektedir. Newland Archer (Daniel Day Lewis), zengin bir aileden gelen başarılı bir avukattır. Sosyetede sayılan sevilen birisidir. Günün birinde genç bir kız olan May Wellend (Winona Ryder) ile nişanlanır. Bu evlilikten umutludur ancak May’in boşanmış kuzenine görene kadar.

Film Martin Scorsese gibi genellikle suç filmleriyle tanınan bir yönetmenin en güzel filmlerinden birisidir.

İlgini çekebilecek bir Martin Scorsese Filmi: The Irishman İnceleme Netflix’in incisi

Winona Ryder filmlerine hızla devam etti. 1993 yılında başka bir film olan Ruhların Evi filminde Blanca Trueba karakterine hayat verdi. Filmin yönetmeni Bille August idi. Filmde Antonio Banderas, Jeremy Irons ve Glen Close gibi isimler yer alıyordu.

Filmde aşık olduğu zengin bir kadın için zengin olmaya yemin eden Esteban’ın hayat hikayesini izliyoruz. Esteban, yanlışlıkla Rosa’yı öldürünce kendisini eski püskü bir eve kapatıyor ve yirmi yıl boyunca hiçbir yere ayrılmıyor. Rosa’nın kardeşini görmesiyle hayatıyla ilgili bazı şeyler yeniden canlanıyor.

1994 Yılında Winona Ryder, Ben Stiller’ın yönettiği Gerçek Acıtır filminde yer aldı. Bu filmde kendisine eşlik eden Ethan Hawke olmuştu. Filmin yönetmeni olan Ben Stiller aynı zamanda oyuncu olarak da yer almıştı.

Ben Stiller’ın başka bir filmi için: Zor Baba – Meet the Parents

1994 yapımlı olan Küçük Kadınlar filmi de Winona Ryder’ın yer aldığı önemli son projelerden diyebilirim. Winona Ryder, Christian Bale, Kirsten Dunst filmde yer alan oyunculardı. Filmi Gillian Armstrong yönetmişti. Film yaklaşık 50 milyon dolarlık bir hasılat yaparken birçok dalda Oscar adaylığı da getirmişti.

Winona ardından Amerikan Yorganı filminde yer aldı. Bu film diğer filmlerine göre pek az ses getiren bir yapım olmuştu. 1996 yılında Boys filminde yer aldıktan sonra, 1996 yapımlı bir belgesel olan, Richard’ı Ararken yapımında yer aldı. Bu yapımda Al Pacino yer alıyordu. Lady Anne için rolü bürünmüştü Ryder.

1997 Yılında Yaratık Diriliş filminde yer aldıktan sonra, 98 yılında Woody Allen’ın yönettiği “Şöhret” filminde oynadı.

Winona Ryder “Aklım Karıştı “ ve Çalma Hastalığı

Winona Ryder’ın hayatı için başka bir dönüm noktası olan film “Aklım Karıştı 1999” filmidir. Filmin yönetmenliğini James Mangold yaparken, Winona Ryder yürütücü yapımcı ve oyuncu olarak filmde yer almıştı. Filmde dönemin en bomba isimlerinden birisi olan Angelina Jolie yer alıyordu. Bu filmden sonra Winona Ryder bir depresyon daha yaşadı. Üstelik bu defa anksiyete ve çalma hastalığı da yanında cabasıydı.

Winona Ryder, Anskiyete bozukluğu ve depresyonla uğraşırken birde “kleptomani” hastalığı baş gösterdi. Bu hastalık bir tür hırsızlıktı. 2000’li yılların başında bir mağazadan 3-4 bin dolarlık bir hırsızlık yaparken yakalanmıştı. Gözaltına alınan Winona’nın durumu hiç iyi değildi.

Bu onu uzun bir süre Hollywood ve televizyondan uzaklaştırmıştı. Winona resmen gittiği her yerden bir şeyler çalar duruma gelmişti. Düşük bütçeli birkaç yapımda yer alabilse de kariyerini baltalayan bu sıkıntılı süreçleri onun uzun yıllar “Winona Ryder” olmasına engel oldu diyebilirim.

Eğer başarılı oyuncu bu üç hastalığa aynı dönem yakalanmamış olsaydı bugünün Angelina Jolie’si kadar tanınmış birisi olabilirdi. Bu dönemden sonra Zırtapoz filminde Cameo olarak karşımıza çıktı. (filmi yöneten Ben Stiller)

Kazara Zengin,  Simone, The Day My God Died (anlatıcı olarak yer aldı) Karanlığı Taramak ve On Emir gibi fazla bilinmeyen yapımlarda yer aldı. Tüm bunlardan sonra Netflix’in Stranger Things dizisinde başrol olarak 3 sezon yer aldı ve kariyerini toparladı diyebilirim. TV ekranlarında genellikle birer bölüm olarak gördük kendisini. Friends, Simpsonlar gibi popüler yapımlar bunlardan bazılarıydı.

Winona Ryder kimdir sorusuna yeterince cevap verdiğimizi düşünüyoruz. Winona Ryder filmleri bölümünde onun onlarca filminin büyük bir çoğunluğuna değindik. Son yaşadığı hastalıktan sonra kendisini toparlamayı iyi bilse de kariyerinin en güzel yıllarını ziyan ettiğini söyleyebilirim. Winona Ryder’ın hayatı her zaman bir çalkantılı geçmişti zaten.

Tüm bunlara rağmen kendisi güçlü bir kadın olarak projelerde yer almaya devam ediyor. Ayrıca, eski sevgilisi Johnny Depp yüzünden yaşadığı zorluklara kin gütmeden onu desteklemişti. Depp’in eski karısı Amber Heard’ı dövdüğü söylentisini yalanlayan Winona, “O böyle birisi değil.” Şeklinde açıklamalar yaparak Depp’e destek çıkmıştı.

Johnny Depp’e Kurulan Tuzak Ortaya Çıktı!

İçeriğimiz bu kadardı.

The post Winona Ryder Kimdir? Winona Ryder Filmleri ve Hayatı appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Adam Driver, hepimizin hayatına şüphesiz Star Wars ile girdi. Kylo Ren karakterine hayat veren oyuncuyu birçok kişi gibi bizde Star Wars sayesinde tanıdık. Kariyerinin dönüm noktası olan Star Wars ona büyük bir ün getirdi.

19 Kasım 1983 yılında, Kaliforniya ABD’de dünyaya gelen oyuncu 2010 yılında bir oyunda rol alarak sahnelere atıldı. “Bayan Warren’in Mesleği” isimli oyun Broadway’de sergilenmişti. Driver böylece ilk defa sahneyle tanıştı.

Bunun sonrasında 2011 yılında “Adam ve Çocuk” isimli oyunla sahneye bir kez daha çıktı. Oyunculuk öncesinde deniz kuvvetlerinde yer aldığı biliniyor. Oradaki görevi yaklaşık 2 yıl sürmüş.  2013 Yılında eşi Joanne Tucker ile hayatlarını birleştirdiler.

Adam Driver ordudaki görevinden sonra sivil hayatta hep olmak istediği şey olan oyunculuk için çabalamış durmuş birisi. Broadway’de oynadıktan sonra zaten sinemaya girişini büyük bir yönetmen ile yapıyor.

Adam Driver Filmleri

J. Edgar

Adam Driver’ın yer aldığı ilk sinema filmi kendisi için büyük bir şans diyebilirim. J. Edgar filmiyle 2011 yılında sinemayla tanıştı. Filmin yönetmen koltuğunda sinemanın ekol isimlerinden birisi olan Clint Eastwood yer alıyordu. Onun daha ilk filminden böylesine büyük bir ustayla çalışması kariyerindeki hızlı yükselişin temellerini atmıştı aslında.

J. Edgar filmi aynı zamanda zengin oyuncu kadrosuyla fena sayılmayacak bir gişe yapmıştı. Filmde Leonardo DiCaprio, Armie Hammer, Naomi Watss gibi isimler yer alıyordu. Adam Driver’ın ilk filmi olan J. Edgar filmi bir FBI yöneticisinin kariyerini ve hayatını ele alıyordu.

Adam Driver filmlerine yardımcı rollerle devam etti. Gayby romantik-komedi filminde Neil karakterini canlandırdı. Not Waving But Drowning filminde Adam karakterini canlandırarak sinema hayatına devam etti.

Genellikle yardımcı roller ve küçük rollerde yer alıyor olsa da 2012 yılında yer aldığı televizyon dizisi Girls ile parlamaya başladı. Girls dizisi Adam Driver için büyük bir dönüm noktasıydı diyebiliriz. Bunun öncesinde ve sonrasında kendisini hem televizyon dizilerinde yardımcı roller ya da konuk oyuncu olarak görmüş, hem de sinema filmlerinde yan rollerde görmüştük.

Girls dizisinde 49 bölüm yer alan Driver, Lincoln filminde Samuel Beckwith rolünde oynadı. Bluebird filminde Walter karakterine hayat verdi ardından aynı yıl içinde (2013) Sen Şarkılarını Söyle filminde oynadı. 2013 Yılında Çöldeki İzler filmi ve Ya Aşksa filmlerinde de yer alarak dolu bir yıl geçirdi. Genellikle romantik ve komedi filmlerinde gördüğümüz Driver, 2014 yılında Aç Kalpler filmiyle karşımıza tekrar çıktı.

Aç Kalpler filmiyle yine aynı yılda While We’re Young ve Yedi  Dayanılmaz Gün filmlerinde yer aldı.

Kariyerinin patlama noktası olan 2015 yılında ise Kylo Ren karakteriyle şöhrete koşacaktı.

Adam Driver Star Wars

2015 Yılında Star Wars’un yeni filminde Kylo Ren karakteriyle yer alacak olması onun için büyük bir şeydi. Güç Uyanıyor filmiyle Kylo Ren hayatlarımıza girmişti. Kimisine göre senaryo kurbanı olan Adam Driver kimisine göre ise bu rolde muhteşem olmuştu ve karakter harikaydı.

Bazıları Darth Vader çakması bir karakter olduğunu düşünse de aslında iki karakterin birbirinden farklı olduğunu bariz bir şekilde filmde görebiliyorduk. Kylo Ren bambaşka bir renkti Star Wars serisi için. Adam Driver, görmeye alışık olduğumuz ciddi oyunculuğuyla sert bir şekilde karakteri canlandırıyordu.

Kendisinde hiçbir problem yoktu, yazılanı oynadı. Dünyanın en büyük işlerinden birisine Kylo Ren gibi bir karakterle girmesi ise büyük bir şanstı. Kylo Ren karakteri çok daha iyi olabilir efsanelerin arasına girebilirdi. Adam Driver bunu başarabilecek olsa da film sebebiyle bu olmadı.

Yine de kendisine büyük ün ve şöhret getirmişti Star Wars filmleri.

Adam Driver kimdir? Dediğimizde hepimiz Kylo Ren diyoruz. Çünkü onu artık bu rolle anacağız. Ancak şu gerçeği unutmamak lazım ki Adam Driver Star Wars sonrası daha iyi rollerde yer almaya başlamıştı.

Adam Driver filmleri 2016 yılında yine 3 filmle karşıladı bizleri. Gece Yarısı filmin sonra Paterson filminde Paterson karakterine hayat verdi.

Arkasından 2016 yılı için kariyerine büyük bir iş daha ekleyerek 2016 yılını noktaladı. Usta yönetmen Martin Scorsese’nin Silence filminde yer almıştı. Bu rol için 20 kilodan fazla kilo vermiş ve işine olan bağlılığını göstermişti.

Adam Driver, 2017 yılında tekrar bir Star Wars filmiyle bomba gibi beyaz perdeye gelecekti ancak öncesinde The Meyerowitz Stories ve Şanslı Logan filmleriyle yılı açtı. Star Wars sonrası rolleri büyümeye devam ederken “Star Wars Son Jedi” filminde tekrardan artık Star Wars hayranlarının sevmeye başladığı Kylo Ren ile boy gösterdi.

Şüphesiz kariyerindeki en önemli rolü buydu.

Adam Driver her yıl en az 3 filmde yan rollerde ve ana rollerde yer almaya devam ediyor. 2018 yılında Karanlıkla Karşı Karşıya ve Don Kişot’u öldüren adam filmlerinde yer aldı.

2019 Yılında ise yine çok üretken bir yıl geçiren aktör tam dört film projesinde yer aldı. Bunlardan en önemlisi yine Star Wars Skywalker’ın Yükselişi olurken Oscar adaylığını kendisine getiren Marriage Story filmi ise büyük bir etki yaratmıştı.

Adam Driver Marriage Story filmiyle ne kadar yetenekli bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. 2021 yılına geldiğimizde ise geçtiğimiz ay vizyona giren Ridley Scott’ın Son Düello filminde yer aldı. Adam Driver, House Gucci filminde de yine Ridley Scott ile birlikte çalışarak Maurizio Gucci rolüyle filmde yer alacak.

Adam Driver hızlı yükselişine devam edecek gibi görünüyor.

The post Adam Driver Kimdir? Adam Driver Filmleri – Oyuncu appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Yönetmen serimizin bu bölümünde, Darren Aronofsky hakkında bilgilere yer vereceğiz. Darren Aronofsky kimdir? Sorusuna tanıklık ettiğimizde genellikle rahatsız edici bazı filmlerle hatırlarız yönetmeni.

Ancak Darren Aronofsky, yönettiği filmler gibi ilginç bir kariyere de sahip. Öyle ya da böyle, bir şekilde kendini kanıtlamaya yemin etmiş bir adam gibi. Aronofsky ismini duyduğumuz zaman aklımıza gelen ilk film Requiem for a Dream olsa da diğer filmleriyle de oldukça başarılı bir isim.

Darren Aronofsky, 12 Şubat 1969 yılında Brooklyn’de doğdu. Harvard Üniversitesinde aksiyon ve animasyon bölümüne başladı ve 1991 yılında mezun oldu. İlk filmini 1996’da yaptı. Bunun dışında öğrencilik yıllarında yaptığı bazı filmleri de mevcuttu. Ancak bu filmleri şu an izlemek mümkün değil, yayınlanmayan filmler çünkü.

1996 yılında Pi filmini yaptı ancak film 1998 yılında vizyona girebildi. Sundance Film Festivali’nde bu film ona ödül getirmişti. Çok değil, Darren Aronofksky, bir sonra ki filmiyle beklenmedik bir çıkış yapacaktı.

Darren Aronofsky Requiem for a Dream

Darren Aronofsky’nin ikinci filmi olan Türkçeye “Bir Rüya İçin Ağıt” olarak çevrilen bu film 2000 yılında vizyona girdi. Hubert Selby JR’nin aynı adlı eserinden uyarlanmıştı. Aronofsky’nin kariyerini değiştiren film büyük beğeni topladı. Genç Jared Leto’nun canlandırdığı karakterin ve çevresindekilerin hayatlarını konu alıyordu film. Filmde uyuşturucu bağımlılığı, televizyon bağımlılığı, ilaç bağımlılığı gibi konuları gün gün aktaran, insanların hayatlarının nasıl ve ne yönde değiştirdiğini güzel mesajlar vererek anlattı. Üstelik Darren Aronofsky’nin bu filmde kullandığı teknikler çok ilginç ve iyiydi.

Darren Aronofsky Kimdir: Filmleri ve Kariyeri

Aronofsky, Requiem for a Dream filminden sonra, 2002 yılında çekimlerine başladığı The Fountain ile yine beğenileri toplamaya hazırlanıyordu. The Fountain filminin çekimlerine 2002’de başlansa de filmin başrol oyuncusunun ayrılması sonucu filmin çekimleri durduruldu. Uzun bir süre The Fountain filminden haber alınamadı. Darren Aronofsky, The Fountain filminde hem yazar hem yönetmendi. 2005 yılına geldiğimiz zaman, kadrodaki değişimlerle birlikte filmin çekimlerine tekrar başladı. Bir filmin beklemesi için uzun sayılabilecek bu süreye de böylece ara verilmiş oldu. Darren Aronofsky’nin hem yazdığı hem yönettiği, The Fountain, 2006’da vizyona girdi.

Böylece yetenekli yönetmenin gösterime giren 3.filmi oldu. Ardından The Wrestler filmi 2009 yılında vizyona girdi. Darren Aronofsky için oldukça etkin yıllardı. The Wrestler filmiyle, Darren Aronofsky, kendi çizdiği yoldan sapmadığını seyircisine kanıtlamıştı. Onun için yeni Kubrick, Spielberg deniliyordu. Üstelik çekmiş olduğu film sayısı bu kadar azken, sinema dünyasına akılda kalıcı, etkileyici bir sürü sahneyi sadece birkaç filmle bırakmıştı. Birçok defa, Nolan ile karşılaştırıldı. Hatta bir aralar Batman üzerinde çalıştı ve bıraktı.

2010 yılında, Siyah Kuğu (Black Swan) filmiyle bir kez daha sinema dünyasına damga vurdu. Popülist gişe filmlerini bir kenara attığı Siyah Kuğu filmi, Darren Aronofsky’nin kariyerinde “Bir Rüya İçin Ağıt” filminin etkilerini yeniden canlandırmıştı. 13 Milyon dolarlık bütçesiyle, 330 milyon dolardan fazla hasılat yapmıştı film.

2014 yılında Darren Aronofsky, Nuh filmiyle sinema dünyasına bir kez daha merhaba dedi. Ancak Nuh filminde çıkarttığı işten pek memnun kalınmadı. Noah filminde, yönetmen, yapımcı ve senarist olarak yer almıştı. Russel Crowe, Anthony Hopkins, Emma Watson, Jennifer Connelly, Logan Lerman gibi isimlerin yer aldığı Nuh, zarar etmese de pek beğenilmedi.

Darren Aronofsky az ve öz filmleriyle sinema dünyasının dahilerinden birisi olma yolunda adım adım ilerken, en son 2017 yılında Jennifer Lawrence ve Javier Bardem’in başrollerini paylaştığı Anne filmini yaptı. (anne!) Anne filminde de yapımcı, senarist ve yönetmen olarak çalışmıştı.

Darren Aronofsky, sinemanın son zamanlarda gördüğü en ilginç yönetmenlerden birisi olsa da filmleri bu yönde absürt değildi. Bazen var olan, sıradan hayatlara engeller koydu, bu hayatları yine gerçek hayattaki bazı zorluklarla birleştirip, kendine has çekim teknikleriyle buluşturdu.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR: Zack Snyder Kimdir

The post Darren Aronofsky Kimdir: Yönetmen appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Merhaba arkadaşlar, bu yazımızda DC sinematik evreninin neden başarılı olamadığını anlatacağım. Öncelikle başarı kişiden kişiye değişse de benim bu yazıda bahsedeceğim unsur, gişe başarısı ve çizgi roman uyarlamaları izleyen kitlenin beğenisi olacak. Bunları düşündüğümüz zaman, DC genişletilmiş evreninin başarılı olduğunu söylemek zor. Hatta puanlamalardan da bu sonucu çıkarmak mümkün. Esasında bu yazıyı çok uzun süre önce yazmış ve birkaç grupta paylaşmıştım. Tam halini isteyenler olmuştu, ben de biraz detay katarak buradan bölümler halinde yayınlamaya karar verdim.

DC Sinematik Evreni Neden Başarılı Olamadı

Zack Snyder Riski ve Yeni Formül

Süper kahraman filmleri izlemeye günümüzde birçok insan Marvel filmleriyle başladı. Ancak geçmişte bu durum böyle değildi. DC çizgi romanlarda olduğu gibi filmlerde de Marvel’ın ötesindeydi.

Warner Bros, evreni kurmak için Clark Kent ile başlamayı seçmişti. Man of Steel, daha önce yapılmamış türde bir Süpermen filmiydi. Man of Steel için, Zack Snyder ile anlaşılmıştı. Hatta bununla da kalmayarak, Zack Snyder’e DC sinematik evreni için sınırsız bir yetki verilmişti. Yani Snyder, artık Marvel için Kevin Feige ne ise oydu. Üstelik işin yönetmenlik kısmında da yer alıyordu.

Bu yazı bir komplo teorisi içermiyor ancak işin perde arkasının olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü, Zack Snyder DC için en büyük felaketti. Man of Steel ile Zack Snyder’ın Süpermen yorumunu gördük. Bu tam anlamıyla “olmuş” bir filmdi. Süpermen’i gerçekten çok güzel ele alan yönetmen, Clark Kent’i insanlara sonunda sevdirebilmişti. Yönetmenin vizyonu ve Süpermen karakterinden ortaya çıkardığı film gerçekten güzeldi. Her şey harika, gişede tatlı bir sonuç alınmıştı. Yıl 2013, Marvel çoktan evrenini kurmuş Avengers gelmiş ve ikinci kısma başlamıştı. DC ise henüz sinematik evrene dahil tek bir film yapmıştı. Zack Snyder, filmleri gişesine gölge düşürebilecek tek yönetmen bile olabilirdi. Şu an için ne DC ne de Warner Bros bunu umursamıyordu.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR! Zack Snyder Kimdir: Yönetmen

DC Sinematik Evreni Neden Başarılı Olamadı? Zack Snyder Neden Riskli?

Evet, Man of Steel güzeldi peki Snyder niye riskli bir adamdı? Geçmişe kısa bir yolculuk yaparsak bunun cevabını görürüz. Watchmen filmini diyorum… Bu filmin güzel olduğu konusunda çizgi roman severler ortak paydada buluşuyor. Ben bir çizgi roman okuyucusu olarak, Watchmen filmi için muazzam bir uyarlama diyebilirim. Peki o dönemde ne olmuştu? Watchmen eleştirmenler tarafından yerden yere vurularak, gişede de çakılmıştı. Bu o zamana kadar yapılan işlere benzemiyordu, X-men değildi, Spider-Man gibi de değildi. Bu neydi sahi? Bu film çizgi roman kültürüne bir saygı duruşuydu. Gerçekten bir uyarlama ancak böyle yapılırdı ve Zack Snyder bunu başarmıştı. Şimdi, RT bu film için ne diyor?

Evet, Zack Snyder bu kadar sağlam bir film yapmış olmasına rağmen %64 almıştı. Zack Snyder bu yüzden tehlikeydi. Zack Snyder, en iyi ihtimalle %64 idi. Bu yüzden Man of Steel için olmasa bile, Batman v Süpermen için bir riskti.

Evet, Man of Steel evrenin başlangıcı olan bir solo filmdi. Bu yüzden Snyder burada çok büyük bir risk teşkil etmiyordu ancak işin devamında yukarıdaki sebeplerden ötürü büyük riskti.

Justice League RT

Batman v Superman Ben Affleck

Şimdi yazımıza Batman v Superman filmiyle devam edelim. Burada altını çizmemiz gereken başka bir isim daha var. Ben Affleck…

Snyder oyuncu seçimlerini nokta atışıyla yapıyordu. DC bir evren kuruyorsa bu evrenin şüphesiz en önemli karakteri Bruce Wayne olmalı. Ancak bu tarz büyük projelerde algı çok önemlidir. DC için burada bir sorun daha vardı. İnsanlar hala Christian Bale’in Batman olmasını istiyor, kimsenin onun yerini tutmayacağını söylüyordu. Bu gerçekten komik evet, Christian Bale belki de Beyazperdedeki en kötü Batman’lerden birisi. En iyi Batman’e hayat verecek olan Ben Affleck, kariyerinin zirvesindeydi, içinde bulunduğu her yapım başarıya ulaşmıştı. Şimdiye kadar Affleck, başarısızlık tatmamıştı.

İlk yönetmenlik deneyimlerinde bile başarılı filmler ortaya çıkarmış, ilk senaryo deneyiminden Oscar ile ayrılmıştı. Batman karakteri için bire bir isimdi. Daha iyisi düşünülemezdi, çizgi romanlardan çıkıp gelmiş gibiydi. Her neyse, Affleck ve Snyder üstlerindeki ön yargının stresiyle işlerinin başına geçtiler. Ancak bu daha ne ki? Warner Bros daha bu stresi arttıracak hiçbir şey yapmamıştı.

Filmle ilgili birçok şey belli olunca PR çalışması yapıldı, çizgi roman tarihinin ikon karakterlerinin karşılaşması için herkes heyecanlıydı. Nasıl bir film olacaktı? Warner Bros bu filmde çok büyük bir gişe hasılatı bekliyordu. Düşünün, rakibiniz Marvel sinematik evren işine sizden çok önce girse de sizin çok iyi bir kozunuz var. Bu koz çizgi roman tarihinin en sevilen hikayelerinden bir parça.

Ancak işler böyle yürümemişti. Ben Affleck Batman Rolünü Niye Bıraktığını Açıkladı

DC Sinematik Evreni Neden Başarılı Olamadı?  Marvel Etkisi

Bu kısımda hadi oradan, öyle şey mi olur? Diyebilirsiniz ama tam olarak öyle bir şey oldu. Marvel, Kaptan Amerika için 3.film hazırlıkları içindeydi. Şu an filmin adını hatırlamasam da Kaptan Amerika 3 Civil War değil de başka bir isimle çıkacaktı. Yani ortada bir Civil War filmi yoktu. Marvel, Batman v Superman filmi için bir rakip yapım hazırlıyordu. Her şeyin yolunda gittiği bir sinematik evren söz konusu burada. Buna rağmen Batman ve Süpermen’in aynı filmde olduğu bir yapımın karşısına, ne Tony Stark çıkabilir ne de Steve Rogers. Peki ne çıkabilir? Bütün kahramanlarımızı toplayalım dövüştürelim, gerek yok ama olsun. Hatta Sony ile anlaşalım ve Peter Parker tam olarak bu filmde girsin. Böylece gişeyi uçurur…

Tam olarak olan buydu, Marvel DC için bir duvar örüyordu.  Böylece solo Kaptan Amerika filmi rafa kaldırıldı ve yerine Avengers’ın mevcut üyeleri ve yeni eklenmesi beklenen üyelerinden bazılarıyla birlikte Civil War filmi ortaya çıktı.

DC sinematik evreninde henüz bir film vardı, ikincisi için önünde büyük bir gişe rekabeti söz konusuydu. Marvel dediğim gibi daha oturaklı ve seyircisini artık yavaş yavaş sabitlemiş, üstüne koyan bir evrene sahipti.

Bölüm 2 çok yakında gelecek. Çizgi roman filmlerini sever misin kategorimizde sana göre filmler var: Film Önerileri

The post DC Sinematik Evreni Neden Başarılı Olamadı? (Bölüm1) appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Tuyann.com olarak birkaç sinema serisi yaparak bazı isimleri ve yapımları inceliyoruz. Oyuncu serisi uzun süredir aklımda olan ancak henüz başlayamadım bir seriydi. Şu an gündemde gerek oyunculuğuyla gerek The Batman filminin başrolünü kapmasıyla gündemde olan Pattinson, geçtiğimiz günlerde de Batman filminin test çekimleriyle gündeme oturdu.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Mükemmel Bir İş Bu: 2001: A Space Odyssey

Uzun bir süre önce Robert Pattinson’un 2021 yılında vizyona girecek olan The Batman filminde, Batman’i canlandıracağı netleşmişti. Oyuncunun vücut geliştirmek için gireceği yoğun bir tempo vardı. Bu yazının konusu onun bu karakteri nasıl canlandıracağı değil ancak ikon bir karakter olduğu için biraz değineceğim.

Öncelikle oyuncunun kariyerinin en başına dönerek, Harry Potter ve Ateş Kadehi filmine gidelim. Burada Cedric Diggory karakterine hayat veriyordu. Şöhretin basamaklarını çok hızlı çıkan isimlerden birisi Robert Pattinson. Harry Potter filminde canlandırdığı karakter oldukça sevilen bir karakterdi.

Cedric bir oyuncunun kariyer basamakları için gerçekten güzel bir rol olsa gerek. Pattinson üzerinde yoğun bir ilgi vardı haliyle, bu ilginin patlama noktası ise Twilight olacaktı.

Robert Pattinson Kimdir? Alacakaranlık

Robert Pattinson kimdir neyin nesidir? desek birçok insan Edward diyecektir.

Alacakaranlık serisini çoğumuz bir dönem keyifle izlemiştik. Kurtlar ve Vampirler her zaman ilgi odağı olacak şeyler. Twilight için durum biraz farklıydı. Çünkü bu film romantizmi dramatize etmeye çalışıyordu. Başrol kadın karakterin iki kişi arasındaki git gel olayı fazla abartılıydı. Oldukça kusurlu bir senaryosu vardı ancak yine de çok izlendi ve başarılı bir son yaptı. Yani en azından kendince başarılı bir son.

Burada Twiligth ile dalga geçecek değiliz. Robert Pattinson için konuşursak buradaki oyunculuğu kötüydü. Karakterinin oynanacak bir tarafı da yoktu. Bu seride herkes donuk bir oyunculuk sergiliyordu zaten. İşin kötü yanı öyle olması gerekse bile oyuncular bunu başaramıyordu. Pattinson o zamanlar gençti ve bu seriyle kavuştuğu şöhreti doğru kullandı.

Örnek olarak hala izlemeyen varsa The Lighthouse bunun çok yakın bir örneği.

Oyuncu serimizden başka bir makale: Winona Ryder Kimdir? Winona Ryder Filmleri ve Hayatı

Ben bu filmi şahsen çok beğenmiştim ve Robert’ın oyunculuğu da buradan tam not almıştı zaten. Evet, dalga geçtiğiniz o vampir şimdi çok iyi işler yapıyor. Oyunculuk olsun, senaryo seçimleri olsun gerçekten iyi yapımlarda yer alıyor ve iyi oynuyor. Christopher Nolan’ın yeni gelecek olan Tenet filminde de yer alıyor üstelik. Nolan’ın elinden kolay kolay kötü bir iş çıkmaz. Oyunculuğunu da geliştirmese, Nolan gibi bir yönetmen tarafından seçilmezdi.

Nolan’ın Tenet filminden sonra Pattinson’ı Batman olarak göreceğiz. Bu noktada ipler biraz kopuyor, Robert dediğim gibi iyi filmlerde oynadı ancak bu kadar iyi bir oyuncu değil. Bruce Wayne karizmasını herkes yansıtamaz, Batman oyunculuktan biraz fazlasını isteyen ikonlaşmış bir karakter.

Zack Snyder Kimdir: Yönetmen

Robert Pattinson The Batman

Çizgi roman uyarlamaları için en önemli unsur oyuncuların canladıracağı karaktere fiziksel olarak uymasıdır. Nolan’ın Batman üçlemesi çok başarılı ve güzel bir filmdi ancak Christian Bale’in Batman’i hiç iyi değildi. Batman karakterine birçok isim hayat verdi ve bana göre en başarılısı Ben Affleck oldu. Fiziksel olarak çizgi romanlardan çıkmış gibi bir hali vardı. Yüzü ve çenesi tam anlamıyla Batman için uygundu. Boyunun uzunluğundan ziyade geniş bir yapıda olması da Batman’i daha iyi yansıtmasına sebep oluyordu.

Robert Pattinson ise Batman karakteri için ilk bakışta biraz naif görünüyordu. Çene yapısı Batman olmak için uygun bir adam özellikle işin Bruce Wayne kısmından umutluyum. Robert’ı kötü yapan başka bir sebep var bu hem filmi hem kendisini etkiliyor.

Oyuncunun son zamanlarda çenesi hiç kapanmadı, sürekli bir şeylerle ilgili açıklamalarda bulunuyor ve bu da filmin başarısına gölge düşürebilir. Twilight için sanat filmiydi demişliği, Batman için süper kahraman filmi değil demişliği var. Ne anlıyor ya da ne anlatmak istiyor bilemiyoruz, daha sonra bu iki açıklamasını da geri almış ve detaylıca yanlışını düzeltmişti. İşin gerçeği ben Robert’ın son işlerini beğeniyorum ve Batman karakterine seçilmesinden ilk başta şikayetçi olsam da şimdi onun iyi olacağını düşünüyorum.

The Batman 2021’in yönetmeni Matt Reeves’ın görüştüğü söylenen, duyulan oyuncuların içinde çok da parlak isimler yoktu. En azından Pattinson’ın son filmlerindeki hali ortadaydı ve role uygun bir yüzü vardı. Yapması gereken tek şey iyi bir vücut ve maskenin değişmesi… Evet, maske gerçekten olmamış. Eğer Batman rolünde iyi bir performans sergilerse gelecekte, Robert Pattinson Kimdir? sorusuna çok farklı bir cevap verme ihtimalimiz var.

Robert Pattinson’dan çok iyi bir Batman olur demiyorum, rol kimsede değilken adı geçen isimlerin en iyisi olduğu belirtiyorum.

Bu yazımız bu kadardı, Robert Pattinson‘ı oyunculuk olarak son işlerinde başarılı bulmakla birlikte Tenet ve The Batman filmlerini sabırsızlıkla bekliyorum. İçeriğimizde Robert Pattinson Kimdir, Robert Pattinson rolleri ve hayatına değindik. Oyuncu: serisinin devamı için yorumlara kimi istediğinizi belirtebilirsiniz.

The post Robert Pattinson Kimdir: Oyuncu appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Sinema serilerimizden birisi olan Mükemmel Bir İsim Bu serisinde, bize göre en iyileri anlatmaya çalışıyoruz. Bu yazımızda, Jack Nicholson’ı bazı rolleriyle ele aldık.

Jack Nicholson Kimdir

Jack Nicholson 22 Nisan 1937’de New York’da doğdu. 80’lere kadar gizlenen bir aile karmaşasından uzun süre kendisinin de haberi olmamıştı. annesi ve babası olarak bildiği kişiler aslında Büyük annesi ve büyük babasıydı. Oyunculuğu sadece denemek için başlamış ve başardığını görünce devam etmişti. Nicholson’ın kendisi için sıradan olduğunu ifade ettiği bu muazzam oyunculuk yeteneği ona “Yaşam Boyu Başarı” ödülünü alan en genç isim olma unvanını getirmişti.

Oyunculuk kariyeri boyunca nevrotik karakterlerle anılsa da aslında Jack Nicholson hemen hemen bütün türlerde yer almış özel bir oyuncudur. Jack Nicholson’ın yer aldığı yapımlarda değişmeyen tek şey kusursuz oyunculuktur. Bazen sadece öylece durması bile satırlarca replikten daha çok şey anlatabilir. İnsanı geren bir gülümseme ya da ifadeye çok rahat yer verebilir. Yamuk gülümseme, dudaklarını yavaşça eğdiği gülümseme vb. Her durumda farklı bir gülümsemeyi suratına yerleştirebilir, bu açıdan bin bir surat olarak anılan oyunculardan çok çok daha iyidir. Zaten olağanüstü olan mimikleri sayesinde, “Mimiklerin Efendisi” denilir kendisine de.

Jack Nicholson’ın etkin yıllarında erkek oyuncu tiplemesi klasikti. Karizmatik ve seksi aktörler bu dönemde çok fazlaydı. Jack Nicholson’ın kıyaslandığı isimler de değişmedi. Robert De Niro ve Al Pacino gibi usta oyuncular genellikle karizmatiklik ve yüz hatlarıyla anılırken Jack Nicholson, mimikleri ve kusursuz oyunculuğuyla anılırdı. Onun karizması “Jack Nicholson” olmaktı. Yan rolde olmak bu yüzden onun için hiç problem değildi. İkinci adam olarak birinci adamı geride bıraktığı birçok performansı da mevcut. Role bürünür ve karakteri kendince yorumlar, karakteri nasıl yansıtacağına çok iyi karar vermesinden ziyade, kendi kafasında kurguladığı gibi yansıtması esas başarısıdır.

Karizma konusunda da nevrotik karakterlerin en ama en karizmatik ismi her zaman Jack Nicholson’dır. Yaşam boyu başarı ödülünün dışında 12 kez Oscar’a aday olmuş ve 3 kez Oscar ödülünü almıştır. Oscar’ı üç kez kazanan iki isimden biridir.

işinin ehli başka bir ismi yine Mükemmel Bir İsim bu serisi içinde inceledik: Hayao Miyazaki Kimdir:

Jack Nicholson – JOKER

Jack Nicholson kimdir denildiği zaman akla gelen ilk şeylerden birisi elbette Joker karakteri. Joker sinemaya uyarlandığı her dönemde adından çokça söz ettirmiş bir anti kahraman. Esasında bu karakteri neredeyse canlandıran herkesin iyi canlandırdığını düşünsem de Jack Nicholson’ın Joker’ı için bazı farklı noktalar mevcut. Öncelikle bu Batman filminin yönetmeni Tim Burton. Burton, için gotik ve karanlık tema çocuk oyuncağından farksız. Gotham’ın o kaosunu kasvetini daha iyi yansıtacak çok az insan var. En karanlık filmlerden biri olan Tim Burton’ın Batman filmi de bu açıdan mükemmel bir Joker için harika bir zemin hazırlıyor.

Bu arada başka bir sinema serimiz olan Yönetmen için: Zack Snyder Kimdir: Yönetmen

Böyle bir ortamdan çıkacak olan Joker nasıl olur? Objektif olarak baktığımız zaman Joker için bundan daha iyi bir ortam hazırlanamazdı. Bu karanlık ve gotik ortam aynı zamanda Batman için de olabilecek en iyi ortamdı. Joker’ın ihtiyacı olan tek şey Jack Nicholson’dı. Her açıdan ele aldığımız da Nicholson’ın Joker’ında eksik olan hiçbir şey yoktu. Sırıtırken yanakların çekilmesi ve dudağın kıvrılırken ki duruşu, gözleri, kaşlarının kalkışıyla karaktere ruh vermişti. Bu mimiklerin yanı sıra ses tonu ve kahkahasındaki o tekinsiz hava, insanı kuşkulu hale getiren bir ton vardı. Jack Nicholson Joker’ı Tim Burton’un karanlık ve gotik filmiyle birlikte, sinema tarihinde anti kahramanlara referans olacak bir performans olmuştu.

Nevrotik Karakterler ve Jack Nicholson

Jack Nicholson Kimdir denildiği zaman akla gelen bir diğer şey de psikopat bir karakter. The Shining filminde Jack Torrance’in delirmesi onun en çarpıcı rollerinden biri. The Shining’de Jack Nicholson, usta yönetmen Stanley Kubrick ile mükemmel bir korku gerilim filmine imza atıyor. Filmin başından sonuna Jack Torrance karakterinin her anını harika yansıtan Nicholson, son demlerde ise işi başka bir boyuta taşıyor. Her ifadesi filmin akışıyla değişiyor, gülümsemesi, bakışı, yürüyüşü… Jack Torrance cinnete sürüklenirken, Jack Nicholson’da ürkütücü ve dehşet saçan mimikleriyle her sahnede üstüne koya koya oynuyor. Filmin gerilimi ve kuşkulu havası eksilmeden yükseliyor. Bir gülümsemenin bile korku saçtığı anlarda, Jack Nicholson her mimiğiyle senaryodaki verilmek istenilen tekinsizliği yansıtmakla kalmıyor, yaşatıyor.

Sanılanın aksine Jack Nicholson tek tip bir oyuncu değil. Her türlü filmde yer almış ve her karakteri büyük bir ustalıkla oynamıştı. Nicholson için film türü fark etmiyordu. Her türlü filmde, komedi, romantik, drama, korku gerilim her role girebiliyor ve bütün rollerinin hakkını veriyordu. Mafya babalığını da yaparak, kıyaslandığı isimler kadar bu konuda da başarılı olduğunu, Köstebek filmiyle kanıtlamıştı. Hollywood için bir filmin güven vermesi demek, Jack Nicholson’ın filmde olması demekti. O dönemden bu döneme hiçbir şey değişmedi.

Jack Nicholson kimdir mi diyorsun?
Mimiklerin efendisi, bin bir surat ve nevrotik karakterlerin öncüsü, yaşayan bir efsane Mükemmel Bir İsim Bu Jack Nicholson.

Jack Nicholson IMDb

The post Jack Nicholson Kimdir: Mükemmel Bir İsim Bu appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Mükemmel Bir İş Bu: 2001: A Space Odyssey

1968 Yılında yapılan bir bilim kurgu filmi olan A Space Odyssey Stanley Kubrick tarafından yönetilmiş, Arthur C. Clark’ın küçük hikayesinden esinlenmiştir. Kubrick ve Clark senaryoda uzun süre birlikte çalışarak, 2001: A Space Odyssey’i yazmışlardır. Birçok bilim kurgu filmi izleyen Kubrick ve Clark bununla da yetinmeyerek uzayla ilgili birçok eseri okumuş incelemiştir. Yapım yılına göre bugün bile izlenilebilir olması elbette usta yönetmen Kubrick’in kusursuzluk takıntısının eseri.

Vizyona girdiği dönemde film birçok çevre tarafından kötü eleştirilere almış, olaylı bir Gala geçirmiştir. Galasında birçok insan filmin yarısına gelmeden salondan ayrılmıştır. 10.5 Milyon Dolar bütçesi olan filmin görsel efektlerine ayrılan para 5.5 Milyon Dolardır. Kubrick görsel efektler için bile farklı metotlar uygulayarak bu süreci epey uzatsa da, bunun meyvelerini günümüzde dahi almaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi veya estetik açıdan önemli” addedilerek ABD Ulusal Film arşivine alınmıştır. Filmin en başından belirli bir kısmına kadar hiçbir diyalog yoktur. Maymunlarla başladığımız filmde Kubrick kendi sanatının şovunu yapmaktadır. Dakikalarca hiçbir diyalog olmadan öylesine ekrana kilitlenip, muazzam kamera teknikleri ve dönemin şartlarından çok daha üstün olan sekansları izleriz.

Ayrıca Kubrick’in tek Oscar ödülü de 2001 A Space Odyssey sayesinde gelmiştir. En iyi görsel efekt dalında Oscar ödülü alan film, ustanın ilk ve son Oscar ödülüdür. Bu tarz film önerileri sitemizde sıkça yer almakta. 2001: A Space Odyssey filminin aldığı bütün ödüller için wiki sayfasına bakabilirsiniz: 2001: A Space Odyssey Wikipedia

Ülkemizde 1970’li yıllarda “2001: Bir Uzay Yolu Macerası” ticari ismiyle salonlarda oynatılmıştır. Bunun yanı sıra Türkçeye “2001 Bir Uzay Destanı” olarak çevrilmiştir.

2001: A Space Odyssey’in başındaki diyalogsuz sahnelerden bahsetmiştik. Filmin son kısmında da buna benzer hemen hemen aynı süre bandında bir sessizlik daha olur. Film yine diyalogsuz olarak anlatımına devam eder. Film birçok şeye kendi çapında bir açıklama getirmiş, Kubrick’in düşüncesine göre ilk insanın tanımını yapmıştır.

2001A Space Odyssey Metaforları: İnsanlığın Şafağı

İnsanlığın şafağı olarak sunulan ilk bölümde maymun adamları görürüz. Yaşamak için mücadele ve her zaman hissettikleri o korkuya tanıklık ederiz. Filmin bu diyalogsuz kısımlarında, hayvan sesleri için MGM stüdyolarının başka bir filmi için Afrika’da kaydedilen gerçek hayvan sesleri kullanılmıştır. Bu nedenle aşırı gerçekçi seslere şahitlik ederiz. Maymun adamlar bir gün uyandıkları zaman bir dikili taş görürler. Bunun akabinde bir maymun adam kemik yığınından aldığı uzun bir kemiği kullanarak diğer kemikleri kırabildiğini görür. Artık o ilk aleti elinde tutmaktadır, gücü içinde hissedecek ve başka bir maymun adamı bununla öldürecektir. Birçok alt metinin işlendiği filmin ilk alt metinleri burada verilir. Maymun adam galibiyet sonrasında kutlama yaparken elindeki kemik dikilitaşa düşer ve artık geleceğe gideriz.

Burada göze çarpan en büyük alt metin sanırım yalnız maymun adamın ilk korkusunu yenip bunu meraka dönüştürmesidir. İlk insanın öncüleri olarak filmde sunulan maymun adamlar, artık icatları sayesinde hüküm sürmenin ve üstünlüğün tadına bakarlar. Artık etraflarındaki bu dünyayı şekillendirmek onların elindedir.

Korkularını yenerek meraka dönüştüren bireyler bu kemik sayesinde uzay çağının başlangıcını açarlar aslında. İcatları günün şafağında bulunan taşın üstüne düştüğü zaman, sinema tarihinin en etkileyici geçişlerinden birine tanıklık ederiz. Geleceğe yapılan bu geçişte verilmeye çalışılan alt metin ise, korkularını yenen ve merakla keşfetmeyi başaran bireylerin sayesinde taş bir evrim katalizörü görevi görür. Yani insanın gelişim süreci korkuların ortadan kaldırılması ve merakın doğurduğu keşifler sonucunda oluşur. Ayrıca filmin ortaya attığı başka bir teoride bizden daha gelişmiş canlıların yardımıyla mı bu kadar geliştik? Gibi teoriler ortaya atar. Sonuç olarak evrim katalizörü görevi gören dikili taş oraya uzaylılar tarafından bırakılmıştır. Burada evrimin birçok yere çekildiğini de ortaya koyabiliriz. Esasında bu uzaylılar yerine tanrı tarafından da koyulmuş olabilir mi? Düşüncesini birçok insan sorgulamıştır.

Ancak A Space Odyssey bir filmdir ve filmlerin temelinde kurgu yatar. Üstelik bu film bir bilim kurgu filmi olduğu için başka anlamlara çekmeye gerek yoktur.

2001 A Space Odyssey Alt Metinleri: Uzay ve Boşluk

Kubrick’in filmini mükemmel kılan başka bir detay da, uzaydaki sonsuz boşluğu resmetmesidir. Ay sahneleri bazılarına göre gereksiz uzun ve sıkıcıdır ancak usta yönetmen burada çok güzel bir alt metin koymuştur. Bu sahnede uzay gemisinin camına çarpan kemikler görünür. Tabi ki bunlar filmin başındaki maymun adamların ilk icadı ve kemik yığınıdır. İnsanlığın nerelerden nereye geldiğini gösterir. Ancak öylesine süzülen kemikler ve uzayda kontrolün insanlığın dışında olduğunun da altını çizer. Uzay gemisinin boşlukta öylece sürüklenmesi vs.

Ayrıca uzayın sonsuzluğu, karanlık ve korkutucu sessizliği eşliğinde iyice uzayan bu sahneler oldukça görkemlidir. Bu sahnelerin içinde insanın uzay macerasında ne kadar yeni olduğunun da altı çizilir. Dünyayı istediği gibi kontrol altına alan insan, uzayda henüz hiçbir şeydir. Tuvaletini nasıl yapacağını, nasıl yürüyeceğini nasıl yiyeceğini öğrenir. İnsan uzayda her şeye baştan başlar.

Maymun adamın korktuğu taştan insanların korkmaması onunla eğlenceli bir şekilde fotoğraf çekinmesi de küçük bir uyarı gibidir aslında.

Bir de Hal 9000 Bilgisayarı vardır Kubrick’in. “Korkuyorum” diyen bir bilgisayar. En başında görev aşkıyla yanıp tutuşur bu Hal. Ses tonu bile oldukça etkiler insanı. Hal 9000’in sesi ne güven verir ne korku verir ne de duygu verir. Bunun yanı sıra duygusuzluk da verir diyemeyiz.

2001 A Space Odyssey Sonu

Bilgisayar insanı öylece izler, onun aciz olduğuna karar verene kadar izler. Kendini artık insandan üstün görmeye başlayacaktır. İnsanlar sıkıcıdır, yemek yemezse ölür. Nefes alamazsa ölür, insanların ihtiyaçları varken onun ihtiyacı yoktur. Ancak Hal Hata yapar ve mürettebat onun bağlantısını kesmek ister. Hal, kendinden zayıf gördüğü bu insanların gereksiz olduğuna zaten karar vermiştir. Bu nedenle Hal filmin kötüsü olur. Ayrıca insanlaşmaya yüz tutan Hal, bağlantısının kesilmesinden korkar. Yani ölüm korkusu onun da içine girmiştir, Hal hiçlikten ürker. Bu nedenle mürettebatı ortadan kaldırmayı kafaya koyar.

Hal mürettebatı ortadan kaldırırken yine Kubrick alt metini yapıştırmıştır. Bu sahnelerin çekim teknikleri, görselliği dışında bambaşka bir ayrıntı vardır. Bu ayrıntı, insanın kendi yarattığı şeylere olan ihtiyacıdır. Ölümlerin her biri insanın acizliğiyle olur. Mürettebatı ortadan kalkan Hal’in artık özgüveni yerindedir, üstünlük güç bir bilgisayara bile zevk vermiştir. Ayrıca Hal, insanın zayıf olduğuna karar vermeden önce ki haliyle de insanın içini ürpertir. Mürettebatı öylece izlerken “bip bip” seslerinden başka hiçbir sesin duyulmaması onun bakış açısından gördüğümüz insanoğlunun uzaydaki acemiliğine tanıklık ederiz.

Klasik müzikten başka bir şeyin duyulmadığı uzayın sessizliğinde Kubrick birçok şeyi anlatmıştır. Hal’in dillere destan repliklerinden bahsetmeye gerek yok. Ancak onun sonunun da bir acizlikle bitmesi de bu filmi efsane yapan başka bir detaydır.

Hal’in sonundan önce esas adamın gemiye gelmesi filmde hiçbir müzik ve dış sesin olmadan geçtiği dakikalar da insana verilen mesaj nettir. Sadece soluk alma sesi gelmektedir, insan bu astronot kıyafetinin içinde sadece soluk alır ve bu kıyafet olmasa uzayda duramaz. Bu sahne sonucunda insan insanın acizliklerini bilmektedir ancak insanla ilgili unuttuğu bir şeyler vardır.

Gelişmiş insanlığın törpülemediği belirsizliği vardır. İnsanın ne yapacağı tam olarak net değildir ve bu belirsizlik olup olmadık zamanlarda cesarete dönüşebilir. Hal, insanın cesaretini görmemiş ve haberdar olmamıştır. İnsan onun varlığına aletlerin belki de en basiti olan tornavida ile son verir. Birçok insanın kendisi de anlamadan film önerileri listelerine kattığı Kubrick’in muhteşem uzay filmini dilimiz döndüğünce size açıklamak istedik.

Stanley Kubrick’in harikası 2001: A Space Odyssey sinematografi olarak mükemmel, senaryo olarak kuvvetli ve eksiksizdir. Gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu filmidir aynı zamanda da.

The post 2001: A Space Odyssey: Mükemmel Bir İş Bu appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Hayao Miyazaki Kimdir içeriğimiz, Tuyann.com sitemize ait olan Mükemmel Bir İsim Bu serisine dahil bir içeriktir.

Yeni serimizin ilk yazısı için aslında birçok seçenek vardı. Birçok yönetmen, senarist oyuncu herhangi biri olabilirdi. Tam anlamıyla kim mükemmel olabilir ki? Elbette kimse mükemmel değildir. Ancak bazı insanlar vardır ki, onların yaptıkları iş mükemmeli bile geçebilir. Örnek olarak Hayao Miyazaki… Bu örnekleri çoğaltmak gerekirse Tarkovski’yi de ekleyebilirim.

Hayır, tabi ki Tarkovski’yi eklemem. Bu sadece berbat bir şakaydı… Aynı Solaris gibi…

Hayao Miyazaki Kimdir?

Hayao Miyazaki kimdir? Neden animasyon dünyasında ona böyle büyük bir saygı duyuluyor? Bunları merak ediyorsanız kesinlikle doğru yerdesiniz.

Miyazaki 5 Ocak 1941 yılında Tokyo’da dünyaya geldi. Ustanın anime ve manga kariyeri yarım asra dayanıyor. Henüz lisedeyken izlediği dünyanın ilk renkli uzun metraj animasyonu olan, Hakujaden’den çok etkilendi. Lise yıllarında izlediği bu animasyon hem onun hayatını hem de animasyon dünyasını değiştirecekti.

. Miyazaki aslında çizgi roman çizeri olmak istiyordu. Üniversiteden mezun olduktan sonra, bir şirkette animatör olarak çalışmaya başlamıştı. Bu sırada en yakın çalışma arkadaşı olan Isao Takahata ile tanıştı. Isao Takahata o sıralarda yönetmenlikle uğraşıyordu. Takvimler 1965 yılını gösterdiğinde Miyazaki ilk uzun metrajlı animasyon projesinde yer alacaktı. Taiyō no Ōji Horusu no Daibōken (Güneşin Prensi) animasyon filminin ardından Miyazaki’nin kariyeri başladı.

Usta birçok manga üretti, eserleri Japonya için çok önemliydi. Onun animasyonları ve mangalarıyla büyüyordu Japon çocuklar. Ayrıca ülkemizde de uzun süre yayınlanan Heidi’nin de arkasında Hayao Miyazaki var. Arkadaşı, Isao Takahata ile birlikte yaptıkları bu anime serisi tüm dünyada izlenmişti. Miyazaki eserleri, Japonya ve bazı ülkelerde büyük saygı ve ilgi görmekteydi. Uzun metraj animasyon filmleri gişe rekorları kırıyor, mangaları çok okunuyordu. Ustanın şöhreti elbette batıya kadar ulaşacaktı, işte bu Spirited Away ile gerçekleşti. 2002 Yılında Hayao Miyazaki’nin mükemmel eseri Spirited Away (Ruhların Kaçışı) bütün dünyada yankı uyandırdı

Spirited Away Film Konusu ve İncelemesi için: Ruhların Kaçışı Analizi

Spirited Away, Berlin film festivalinde ödül alan ilk animasyon filmiydi. Üstelik film bununla da kalmayarak şanını bir Oscar ödülüyle süsledi. En iyi animasyon Oscar’ını da alan Miyazaki Baba durmadı, Japonya’da yeni bir gişe rekoru kırdı. Üstelik kırdığı rekor, 1997 yılında yaptığı yine kendi animasyon filmi olan “Prenses Mononoke” filminin rekoruydu. Bütün bu rekorlar kırılırken diğer şirketlerin, Hayao Miyazaki kimdir? diye sorduğundan eminiz.

Mükemmel Bir İsim Bu: Hayao Miyazaki

Ustanın başarısının arkasında yatan temel neden bana göre hayal gücünü kalemle çok iyi birleştiriyor olması. Eserlerinin neredeyse tamamıyla kendisi ilgileniyor. Bu nedenle uzun metrajlı işleri çok fazla değil. Teknolojiden zaman zaman yararlanan usta, eserlerinin genelinde her şeyi kendisi çizimleriyle gerçekleştiriyor. Mükemmel renkler, sanatsal kareler ve fantastik yaratıklar oluşturmak onun için çocuk oyuncağı. Birisi bana Hayao Miyazaki kimdir? diye sorduğu zaman ben kısaca şunu diyorum. “Hani o animasyon deyip geçme diyerek tavsiye ettikleri filmler var ya, işte onları yapan adam!”

Animasyonların ve hayal gücünün sadece çocuklar için olmadığının en büyük kanıtı yine Miyazaki’nin eserleridir. Miyazaki eserlerine mutlaka kendisinden bir şeyler katar, etkilendiği şeylerin izlerini fantastik dünyalarda sergiler.

Miyazaki maddi kaygılar gütmez, kendi hayal dünyasını kendi stiliyle anlatır. Sanki filmlerinin içinde göze batmadan orada bir yerdedir… Bir filmin henüz başında bile olsanız Miyazaki tarafından yapıldığını anlarsınız. Bu onun kendine has sanatıdır, hayal gücünün perdeye yansıtıldığındaki gücüdür.

Miyazaki’nin eserlerinde insanın iyi ve kötü yanları sık sık anlatılır. Kötülüğün de hüküm sürdüğünü gösterir iyiliğin de. Daha çok iyilik ve kötülük kavramlarının kaynağı olarak insan gösterilir. Yarattığı karakterler samimi ve sıcaktır. Miyazaki mesaj kaygısı taşımaz çünkü mesajın her zaman doğru yere ulaşacağını bilir. Kötülük ve iyilik kavramlarının dışında Miyazaki’nin filmlerinde görülmesi pek muhtemel başka bir şey de, her şeyin çaresinin tabiat olmasıdır. Tabiatın önemini birçok kez alt metin olarak işlemiştir, kurduğu fantastik dünyalarda bile kurallar nettir.

Hayao Miyazaki yine başka bir konu olarak açgözlülüğün ne kadar kötü olduğuyla ilgili de alt metinler verir. Vizyon sahibi olmanın dışında bir görüşü vardır, açgözlülük ne kadar kötüyse boş durmak da o kadar kötüdür. Bazı karakterleri ciddi anlamda meşguldür. Açgözlü olmanın ne kadar kötü bir şey olduğuna birkaç filminde yer verse de, karşımıza net olarak koyduğu film, Spirited Away’dır. (Ruhların Kaçışı)

Ustanın başka bir özelliği de elbette onun dünyasından çıktığımız zaman içimizdeki huzur ve mutluluktur. Hiçbir sebep yokken insana umut verir filmleri. Bazen de onun renkli fantezi dünyasından çıktığınız için allak bullak olursunuz. Normal yaşantınız artık soluk renklidir,  Totoro ya da Calcifer yoktur

Mükemmel Bir İsim Bu: sinema serilerimizden bir başkası olan: Jack Nicholson Kimdir?

The post Hayao Miyazaki Kimdir: Mükemmel Bir İsim Bu appeared first on En Güncel Film Önerileri.

Zack Snyder Kimdir: Yönetmen

Yönetmen: Zack Snyder

Tuyann.com olarak birçok sinema serisi üretmeye çalışıyoruz. Bu serimizde de yönetmenleri dilimizin döndüğünce inceleyip anlamaya çalışıyoruz. Zack Snyder’ın yönetmenliği bile insanlar için şaibeli bir durum. Bu nedenle ilk bölümde Zack Snyder’ı incelemek istedim. Bu serimizde değişkenlik olsa da Zack Snyder Kimdir gibi serilerde üstünde durduğumuz ana konular aşağıdadır:

-Sinematografi
-Anlatım
-Vizyon

Analiz:

Zack Snyder bir vizyoner mi?
Zack Snyder anlaşılması güç bir yönetmen mi?
Zack Snyder iyi bir yönetmen mi?
Zack Snyder Kimdir?

Zack Snyder Sinematografisi:

Sinematografi ustası olan Snyder, birçok yönetmen ve görüntü yönetmeninin yapamadığı sekansları oluşturmakta ustadır. Örnek olarak, 300 ve BvS (Batman v Superman) filmlerinde bunu çok sık kullanır. Zack Snyder IMDb konusunda pek şanslı değildir bunlara rağmen.

Bildiğiniz üzere Zack Snyder’ın artık DC genişletilmiş evreninde yönettiği, yöneteceği bir film yok. Snyder, Vero hesabından sürekli olarak yayınlanmayan Justice League yani Snyder Cut ile ilgili paylaşımlar yapıyor. Onun sinematografisini de o fotoğraflardan bile anlamak mümkün. Yayınladığı Batman fotoğrafları ve diğer kahramanların bazı sahneleriyle, Joss Wheadon’un çöp ettiği filmin ne kadar güzel olabileceğini sanki stüdyonun yüzüne çarpıyor.

DC Evreniyle ilgili merak ettiklerin mi var? Seni bu yazımıza alalım: DC Sinematik Evreni Neden Başarılı Olamadı?

Zack Snyder uyarlama yapımlar için bence çok iyi bir tercih. Birçok insan onun yaptığı filmleri beğenmez ve kendisinin yönetmenlik yerine, görüntü yönetmenliği yapmasını daha uygun bulur. Ancak bana göre Zack Snyder özellikle uyarlamalar da çok iyi iş çıkartıyor. Örnek olarak Watchmen gibi bir şaheseri var.

Epik sahneler kesinlikle ona göre. Zack Snyder seyirciye kendi penceresinde kurguladığı muhteşem atmosferi tamamıyla yansıtıyor.

Zack Snyder Anlatımı

Birçok insana göre onun anlatımı berbattır ya da aşırı iyi olduğu için anlaşılmaz olduğu düşünülür. İşin aslına bakarsak, Snyder anlaşılması güç bir yönetmen değildir. Alt metinler işlemeyi sever ve sık sık metaforlar kullanır. Zack Snyder herhangi bir mesaj kaygısı gütmez. Bunun yerine görsel olarak anlatmayı tercih eder. Bu nedenle senaryo olarak bakıldığı zaman kopukluklar oluşur.

Zack Snyder Bir Vizyoner mi?

Zack Snyder kesinlikli bir vizyonerdir. Kendine has bir stili vardır, herhangi bir sahnenin onun elinden çıktığını anlamak mümkündür. Vizyonu atmosferi yüksek sahnelerde fark edilir. Uyarlama yapımlarda birçok şeyi bire bir sırıtmadan yapıştırır beyaz perdeye. Üstelik etkisi bu kadar da değildir, benzer bir yapımı izlerken bu sahneyi Zack çekseydi şöyle olurdu, böyle olurdu gibi yorumlar yapılabilir. Bunun örneğini Justice League filminde görmüştük.

Zack Snyder İyi Bir Yönetmen mi?

Zack Snyder iyi bir yönetmendir. Sinemaya kazandırdığı birçok farklı eser vardır. Elinden çıkan çizgi roman uyarlamaları bile sinemasal değer taşır hatta ucundan sanatsal esintiler de sokar işin içine.

Zack Snyder Kimdir: Yönetmen içeriğimizi beğendiyseniz başka bir serimiz olan oyuncu serisini de beğeneceğinizi umuyoruz: Robert Pattinson Kimdir?

SON OLARAK #ReleaseTheSnyderCut

The post Zack Snyder Kimdir: Yönetmen appeared first on En Güncel Film Önerileri.